Anadolu, dünyanın en eski iskân merkezlerinden birisidir. Bu nedenle asırlarca çok sayıda toplum buraya gelip yerleşmiş ve bir sonraki gelenle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Dünyanın başka hiçbir yeri için Anadolu kadar mücadele edilmemiş ve yine dünyanın hiçbir yeri Anadolu kadar eski önemini devam ettirememiştir.
Bugün Sivas il merkezine 37 km uzaklıkta bulunan Hafik ilçesi, eski çağlardan itibaren bir yerleşim merkezi olmuştur. Türklerin Anadoluyu fethini takiben bu bölgede Danişment, Anadolu Selçuklu, Eratna, Kadı Burhaneddin ve Osmanlı Devletlerinin hakim oldukları görülmektedir. Sivas-Erzincan yolu üzerinde yer alan Hafik, belki de bu güzergâh üzerinde olmasından dolayı eski çağlardan günümüze kadar geçen zaman diliminde kendi çapında gelişmiştir.
1-Yazılı Tarih Öncesi Dönem: Esasen Hafik’in, daha klasik ilk Tunç Çağı ve Kalkolitik dönemlerde bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır. İlçede ilk yerleşim Hafik Gölünde, kuzey kıyıya yakın bir yerdeki Pılır Höyük’tedir. 1944 ve 1945 yıllarında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Enstitüsünden Kılıç Kökten, burada iki kez kazı çalışmasında bulunmuştur. Yapılan araştırmalar çerçevesinde höyükten göl tabanına sondaj yapılmış ve Pılır Höyükteki incelemelerde Pılır Höyük adacığının değişik devirlere ait katmanlardan oluştuğu görülmüş ve daha önemlisi en alt tabakada dikine yerleştirilmiş tahta kazıklara rastlanılmıştır. Bu kazıklar Pılır adasının yerinde, kazıklar üzerine yerleştirilmiş göl evlerinin varlığını göstermiştir. Yapılan kazı çalışmalarında çakmaktaşından minik uçlar, baskı çentekli orak dişlikleri, el değirmeni taşları, tokmakları, kumtaşından yapılmış idoller ve hayvan kemikleri bulunmuştur. Bunların neolitik (yeni taş), kalkolitik (bakırtaş) ve bakır çağına ait oldukları saptanmıştır. Pılır höyük daha önce İsviçre’deki Zürich gölü ile Alp göllerinde birçok örneği keşfedilen, palafit adı verilen göl evleri türündeki yerleşim tarzının Türkiye1 deki tek örneği olma özelliğini taşıyor.
Ayrıca Beypınarı köyündeki Tekur kalesinde toplanan seramiklerin incelenmesi sonucunda; Helenistik-Roma dönemi, Ortaçağ kaba seramiği, boyalı seramik ve Erken Tunç Çağı perdahlı seramiklerden, bu bölgenin erken Tunç Çağında yerleşim gördüğünü kanıtlamaktadır. Üç bin yıllık yerleşimi olan Karlı Köyü, Boztepe Höyüğünde 1955 yılında Burney’in yüzey araştırmaları sonucunda M.Ö. 3000 ve Demir Çağına ait seramiklertespit edilmiştir.
2-Yazılı Tarih Dönemi: Anadolunun yazılı tarihi gibi Hafik’in yazılı tarihi de M.Ö. 2000 yılı başlarında Hititlerle başlamaktadır. Balkanlar üzerinden Anadoluya gelen Friglerin Hititleri ortadan kaldırmasıyla Hafik de Friglerin hâkimiyeti altına girmiştir.
Bölgede Medlerin egemenliği fazla sürmedi. M.Ö. 550 yılında II. Kuraş Med Devletini yıkarak Pers Devletini kurdu. Böylece Hafik ve çevresinde Perslerin egemenliği başlamış oldu. I. Daryus zamanında güçlü bir devlet kuran Persler, İmparatorluğu Satraplıkadı verilen askeri valiliklerden oluşturdular. Hafik ve çevresi Kapadokya satraplığı sınırları içerisinde yer aldı. Kapadokya satrap- lığının güneyinde Kilikya satraplığı, kuzeyinde ise Pontus satraplığı yer alıyordu. M.Ö. 375 yılında Kapadokya satrapı olan Damates, bağımsız bir devlet kurmak için isyan etti. Bu isyanın İmparatorluk kuvvetlerince bastırılmasının ardından Kapadokya Satraplığı kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldı. Bu ayrımda Hafik, kuzey Kapadokya sınırları içerisinde yer almıştır.
M.Ö. IV. Yüzyılda Anadoluya geçerek Persleri iki defa mağlûp eden Makedonya Kralı Büyük İskender’in, Perslerin yaklaşık iki yüzyıl süren hâkimiyetini ortadan kaldırmasından sonra bölge MakedonyalI komutanların hâkimiyetine geçti. Ancak Sivas bölgesine yerleşen komutan Sabistes askerlerin şehirleri yağmalamasına ses çıkarmayınca yerel halk ayaklanarak eski Pers yöneticilerinden I. Ariarates’i kral ilân ettiler. Böylece Sivas ve çevresinde Kapadokya Krallığı dönemi başlamış oldu. Kapadokya Krallığı kurulduktan sonra ilk dönemlerini MakedonyalI komutanlarla mücadele halinde geçirdi.
Bölgede Makedon tehlikesi ortadan kalkınca bu sefer de krallık, komşu krallıklarla mücadele etti. Bölgede Roma İmparatorluğu M.Ö. II. Yüzyılda etkisini göstermeye başlamıştır. İlk olarak Kapadokya Krallığının koruyuculuğunu üstlenmesi ile, Kapadokya Krallığı, Büyük Roma İmparatorluğunun sınır jandarması görevini üstlenmiştir. Kapadokya Krallığının komşu devletlerle olan mücadelesinden faydalanan Roma İmparatorluğu zamanla Kapadokya Krallığı üzerindeki etkisini arttırmış ve M.S. 17’de Roma İmparatoru Tiberius, bölgeyi Roma İmparatorluğu’na bağı bir eyalet ilan etmiştir.
Roma İmparatorluğu için doğudan gelecek tehlikelere karşı sınır bölgeleri ve geçitler çok önemli bir savunma aracı olarak kullanılıyordu. Hafik yöresinin içinde olduğu Sebasteia bölgesi. Roma İmparatorluğu için bir sınır bölgesiydi. Antik Roma Coğrafyacısı Strabon, ‘Geographica’ adlı eserinde Sivas ilinin hemen doğusunda Kızılırmak kenarında Kamis ve Kamisene adlı yerleşim yerlerini. Büyük Kapadokya’nın Küçük Armenia bölgesi için stratejik öneme sahip mevkiler olarak zikretmiştir. Burada geçen Kamisene Hafik yöresinin genel adı, Kamisa ise Kamisene yöresinin merkezidir.
Ayrıca Roma İmparatorluğu döneminde imparatorluk topraklarını gösteren Tabula, ‘Peutingeriana’ isimli haritada Hafik ilçesi, Sevastia (Sivas) ilinin hemen doğusunda Comassa ismiyle gösterilmiştir.
Roma İmparatorluğunun Kapadokya eyaletini ele geçirmesinden sonra bölge Roma İmparatorluğu ile İranlı Part Devleti arasındaki çekişmelere sahne oldu. Part Devleti, Kapadokya bölgesinin doğusunda yer alan Ermeni Prensliklerini sindirerek bölgeyi ele geçirmek istiyordu. Bunun için birçok kez bölgeye akınlar yapan Part Devleti geçici başarılar kazansa da bölgeyi hiçbir zaman ele geçiremedi.
M.S. 200’lü yıllarda Hıristiyanlığın İmparatorluk sınırları içerisinde yayılmasıyla birlikte Hıristiyanlara karşı baskılar başlamıştır. İşkenceler ve baskılar sonucunda Hıristiyan halk göç etmiştir. Bu gelen Hıristiyanlar, Durulmuşa, Deliktepeye, Hayıktepesine, ve Hafik’te bulunan Tepe Mahallesine yerleşmişlerdir. Bu yerleşim yerlerinden Kalemköy, Deliktepe ve Hayıtepesine yerleşen halk, aynı zamanda bu tepeleri en üstten itibaren zemine kadar delerek tepelerin yanından geçen Kızdırmaktan su ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Bu yerleşim yerlerinden Deliktepenin yanındaki başka bir kayalık ise oyularak yiyecekler için erzak deposu olarak düzenlenmiş, ayrıca bu kayalığın yüzeylerine de haç resimleri oymuşlardır. Bu da burada yerleşen halkın aynı zamanda ibadetlerini de burada yaptığını göstermektedir. Tepe Mahallesindeki yerleşime gelince, burada da halk büyük mağaralar yapmıştır. Fakat yerleşim yeri savunmaya uygun olmadığı için etrafını surlarla çevirmişlerdir.
Roma imparatoru Konstantin’in çıkardığı bir fermanla, Hıristiyanlığı serbest bırakması üzerine bu din hızla yayılmaya başladı. (M. S.324) İmparator 1. Theodusius’un 395 yılında Roma devletini ikiye bölmesiyle Hafik Doğu Roma toprakları içinde kalmıştır. Bizans İmparatorluğu adını alan Doğu Roma topraklarında 5. yy. başlarında “thema” düzeni adı verilen yönetsel bir düzenlemenin ilk uygulamalarından biri, Sivas yöresinde yapıldı. X. yy sonlarında ise bugünkü Sivas bölgesini içeren ayrı bir Thema (Sebestian Theması) kuruldu.
Hafik’in içinde bulunduğu Sebastea eyaleti, Bizans İmparatorlu döneminde de önemini her zaman korumuştur. Bizans, özellikle doğudan gelen saldırılara karşı Sivas’ın savunmasını güçlendirmek için şehri yeni surlarla tahkim etti. Ancak VII. yüzyılda şehir Sasani orduları tarafından işgal edildi. Sasanilerin bu başarısı uzun sürmedi ve İmparator Herakleios, Sasanilerin bölgedeki hâkimiyetine son vererek bölgeyi tekrar Bizans hâkimiyetine aldı.
Sasani tehlikesi ortadan kalktıktan sonra, Bizans Devletinin doğu toprakları Müslüman akınlarının hedefi oldu. Emevi Devleti zamanında Müslümanlar, Sivas topraklarına kadar ilerlediler. Bölge, Bizans ile Emevi Devleti arasında birkaç kez el değiştirmiştir. Abbasiler döneminde de İslam akınları Sivas topraklarında yoğunlaşmış ve Abbasiler de Sivas yöresini bir müddet yönetebilmişlerdir. Ancak 300 yılı aşkın devam eden Müslüman akınlarında, gerek Emeviler gerekse Abbasiler Sivas yöresinde kalıcı bir hâkimiyet kuramamışlardır.
Doğu Anadolu seferine çıkan İmparator II. Vasil, 1021 yılında Ermeni Prenslerinden Senekerim ile anlaşarak Vaspurakan Ermenilerin yurdu Van bölgesini Bizans İmparatorluğu’na ilhak etti. Bizans Devleti ile anlaşan Ermeni Prensi Senekerim, Sivas bölgesinde kendi hâkimiyetini kurdu. Bu göçten sonra Türk akıncılar önündeki ilk engel olan Ermeni direnişi kendiliğinden gücünü yitirmiş oldu.
3-Türkler Dönemi: XI. Yüzyılda Türkler Anadoluya yönelik akınlarını yoğunlaştırdılar. Türkmenler 1059 yılında büyük bir kitle halinde Sivas yöresine geldiler. Ancak düzenli Bizans ordularına karşı tutunamayarak geri çekildiler. Selçuklu Sultanı Alp Arslan, 1064 yılında Kafkasya seferine çıktı. Bu sırada Alparslan’a karşı ayaklanan Selçuklu Şehzadesi Elbasan, Anadolu’ya girerek Bizans İmparatorluğuna sığındı. Elbasan’ı izleyen Afşin Bey, Sivas ve çevresindeki şehirleri alarak, Kadıköy’e kadar ilerledi ve Bizanslılardan Elbasan’ın geri verilmesini istedi. Bizans Elbasan’ı geri vermeyi reddedince Afşin Bey, Anadoluda bir takım şehir ve kaleleri yerle bir edip Anadoludan ayrıldı.
Türkleri Anadoludan atmak için büyük bir ordu toplayan Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes, 1071 yılında Anadolu seferine çıktı. Romanos Diogenes Sivas’a gelince Ortodoks Rumların yakınmalarına şahit oldu. Rumlar, Elbasan Sivas’ı ele geçirdiğinde Ermenilerin kendilerine Türklerden daha fazla zulmettiğini İmparatora bildirdiler. Bunun üzerine İmparator Roman Diogenes, Sivas’ta büyük bir Ermeni kıyımına girişti ve seferden dönünce Ermeni mezhebini ortadan kaldıracağına dair yemin etti. Sivas’ın yağmalanması emrini veren İmparator, Ermeni Prensleri Adom ve Abusahl’ı Sivas’tan sürmüştür. Urfalı Mateos, Bizans İmparatorluğunun Anadolu Hıristiyan mezheplerine yapmış olduğu baskının, Anadolunun Türklerin eline geçmesinin en önemli sebebi olduğunu söylemektedir.
Sefer sonunda İmparator IV. Romanos Diogenes komutasındaki Bizans ordusu ile Sultan Alparslan komutasındaki Selçuklu ordusu, 1071 yılında Malazgirt ovasında karşı karşıya geldi. Savaşta Bizans ordusu büyük biryenilgi aldı ve İmparator esir düştü.
Malazgirt Savaşı Anadolu açısından büyük bir dönüm noktası olmuştur. Bu savaştan sonra Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış ve Türk akınları artarak devam etmiştir.
Savaştan hemen sonra Selçuklu komutanları Anadolu’da hızlı bir fetih hareketine giriştiler. Artuk Bey, kısa zamanda Sivas, Kayseri ve Ankara’yı Türk hâkimiyeti altına aldı. Ancak Selçuklular içinde ortaya çıkan kargaşa sonucu Artuk Bey geri dönmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Danişment Gazi’nin oğlu Ahmet Gazi, Sivas merkez olmak üzere Kayseri, Tokat, Niksar ve Amasya bölgelerinde Danişmentliler Devletini kurdu.
Anadolu’nun süratle Türkleşmesi karşısında Bizans, Avrupa’yı harekete geçirerek Haçlı Seferlerini başlattı.1096 yılında başlayan bu seferler Anadolu’damilli birliği sağladı vetopyekûn Haçlılara karşı konuldu. Danişmentliler bu savaşlarda etkin rol oynadılar. Haçlılara büyük darbeler indirdiler.
1143’ten sonra Danişmentliler arasında baş gösteren taht kavgaları bu beyliğin gücünü kırınca, Anadolu Selçukluları’nı yeniden birleştiren I. Mesud, 1152’de Sivas’ı eline geçirdi. Anadolu Selçukluları ile Danişmentliler arasında sürekli el değiştiren Sivas, 1175’te II. Kılıç Arslan’ca kesin olarak Selçuklulara bağlandı. II. Kılıç Arslan’ın 1186’da ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırmasıyla başlayan taht kavgaları, I. Alaeddin Keykubad’ın 1220’de başa geçmesine değin sürdü. Bu dönemde Anadolu’yu tehdit etmeye başlayan Moğollara karşı etkin önlemler alan Keykubad, Sivas’ı da surlarla çevirterek korunaklı duruma getirdi.
Hafik, Coğrafi konumu gereği, ilk çağlardan beri Avrupa’yı Asya’ya bağlayan önemli yollar kavşağında olmuştur. Tarihi İpek Yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi olan Hafik, ülke genelinde çok sayıda alternatif yolların açılmasına kadar kervanlar, yolcular ve orduların izledikleri, sınırlı sayıda ve asırlar boyu aynı güzergâhlı yollar üzerinde olmuştur. Doğu seferinde Sivas’tan geçen altı Türk Sultanından biri olan (Doğu seferi yapan altı Türk Sultanı, I. Alaaddin Keykubat, Yıldırım Bayazıt, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve IV. Murat Sivas’tan geçmiştir.) Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat, Doğu seferine giderken 1224 yılında Sivas’a uğramış, Koçhisar, Tödürge Köyü üzerinden Zara’ya gelerek konaklamıştır. I. Alaaddin Keykubat dan sonra tahta geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kötü yönetimi sırasında büyük sıkıntı çeken Türkmen kökenli halk, 1240’larda ayaklanarak Sivas’ı yağmaladı. Selçuklu askerlerinin sivilleri sindirmek için seferber olduğunu gören Moğollar, Anadolu’yu ele geçirmek üzere harekete geçtiler.
Gıyaseddin Keyhüsrev’i 1243’te Kösedağ Savaş’ında yenilgiye uğratan Moğol komutanı Baycu Noyan ile anlaşma yapıldı; anlaşma Moğol Hanı tarafından onaylanması gerekiyordu. Anadolu Selçuklu Devleti yönetimi, Altınordu Devleti Hükümdarı Batu Han’la anlaşmayı onaylatmak üzere uzun yıllar devlet kademelerinde görev yapmış olan Şemseddin İsfahani’yi görevlendirdi. Antlaşma onaylandığı gibi Batu Han Şemseddin İsfahani’yi kendi adına Anadolu Selçuklu Devleti’ne Naib tayin etti.
Şemseddin İsfahani, devletteki rakiplerini teker teker yok ettiği sırada rakibi olan Emir-i Dad’ı Sivas’ta yakalatarak Hafik Kalesi’ne hapsettirmiştir.
Birçok devlet adamlarının da bu mücadelelerde yakalanarak Hafik kalesine hapsedildiği görülmektedir. Bu kalenin üstünde yüksek bir yerde bir kapı bulunmaktaydı. Kapının arkası uçurum olup uçurumun önünde tek basamak bulunuyordu. Büyük birine ölüm cezası verilince el sürmeden öldürmek için kapının arkasına konurdu. Kapının önünde en fazla bir-iki gün dayanabilir, sonunda uykusuzluğa ve yorgunluğa yenilip uçurumdan düşerek can verirdi.
Kösedağ Savaşı’ndan sonra bölge tamamen Moğol Valileri yönetimine geçti. İlhanlIların Anadolu’ya tayin ettikleri genel valilerden sonuncusu, Ebu Said Bahadır Han’ın Beylerbeyi ve saltanat Atabeği olan Emir Çoban’ın oğlu Demirtaş, İlhanlı Saltanatı ile arası açılınca 1327 yılında yerine kayınbiraderi Alaaddin Eretna’yı bırakarak Memlûk Devletine sığındı ve orada öldürüldü. Demirtaş’ın Anadolu’yu terk etmesinden sonra Moğol İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Han, Anadolu’ya vali olarak Celayirli Büyük Şeyh Haşan’ı gönderdi. Eretna Bey, Celayirli Haşan Beyle iyi ilişkiler kurarak yerini korudu ve yönetimi eline aldıktan sonra 1340 yılında bağımsızlığını ilan etti. Ancak Sultan Alaaddin Ali Bey zamanında devlet otoritesi zayıfladı ve valiler bağımsız hareket etmeye başladılar.
Alaaddin Ali Bey zamanında merkezi otoritenin zayıflamasıyla birlikte devlet, valiler arasında yetki mücadelesine dönüştü. Alaaddin Ali Bey, bu karışıklıkta otoritesini güçlendirmek için yapmış olduğu seferlerden biri olan Amasya seferinde Kazabad denilen yerde vebadan vefat etti.
Alaaddin Ali, vefat ettiğinde varisi II. Mehmet henüz yedi yaşında olduğundan kendisine saltanat naibi seçilmesi gerekiyordu. Naib olarak Kadı Burhaneddin ile anlaşan Kılıç Arslan seçildi. Naib seçilen Kılıç Arslan, otoritesini artırmak için diğer ileri gelen kişilerle mücadeleye girişmiştir. Bu mücadele sırasında Havik (Hafik) Kalesi de önemli bir merkez olmuştur. Nitekim dönem hakkında önemli bilgiler veren Esterebadi, ‘Bezm-u Rezm’ adlı eserinde Kılıç Arslan’ın rakip olarak gördüğü Seyidi Hüsam’ın elinde bulunan Havik (Hafik) Kalesini “İki kalenin bir şehirde bulunması uygun olmaz” diyerek yerle bir ettiğini söylemektedir. Ayrıca Kılıç Arslan’ı yok ederek saltanatını ilan edecek olan Kadı Burhaneddin de Kılıç Arslan’dan Hafik Kalesi’nin kendisine verilmesini talep etmiş; ancak Kılıç Arslan, Kadı Burhaneddin’in güçlenmesinden korktuğu için bu teklifi de reddetmiştir.
Kadı Burhaneddin, karşısına çıkan fırsatları değerlendirerek önce Kılıç Arslan’ı sonra da Sultan II. Mehmet’i bertaraf ederek 1381 yılında sultanlığını ilan etmiştir. Kadı Burhaneddin, Eretna Devletine son verdikten sonra Erzincan Emirliği, Amasya Emirliği, Candaroğulları ve Karamanoğulları ile mücadeleye girişti. Bu mücadeleler sonucu Tokat, Kırşehir ve Kayseri’yi topraklarına kattı. Ancak Kadı Burhaneddin, Kara Yölük Osman tarafından 1398 yılında pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Kadı Burhaneddin’in ölümünden sonra Sivas şehrinin ileri gelenleri, yaklaşan Timur tehlikesine karşı Osmanlı Sultanı I. Beyazid’e haber göndererek şehri Osmanlı yönetimine teslim etmek istediklerini bildirdiler. Bunun üzerine I. Beyazid, büyük oğlu Süleyman Çelebi’yi Sivas’a gönderdi ve bu tarihten sonra Sivas ve çevresinde Osmanlı yönetimi başlamış oldu.
Yıldırım Beyazid, Timur ile yaptığı Ankara Savaşını kaybedince bir müddet Sivas Timur yönetiminde kalmış ve Fatih Sultan Mehmet zamanında kesin olarak Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına dâhil edilmiştir.
Hafik İlçesinin Osmanlı topraklarına geçişi, ilçenin OsmanlIlarla ilk münasebeti değildir. Osmanlı Devletinin temelini oluşturan Kayı boyunun Anadolu’ya göçü sırasında ilçe topraklarından geçtiği ve bu sırada Moğollarla Selçuklular arasında bir çarpışmaya şahit olduğu, Selçukluların savaşı kaybetmek üzere olduğu bir sırada Kayıların Selçuklulara yardım ederek Konya sarayının takdirini kazandığı rivayet edilmektedir. Bayatlı Mahmut oğlu Haşan bu savaşın Hafik’te yapıldığını işaret etmektedir. Bayatlı Mahmut oğlu Haşan ‘Câm-ı Cem-i âyin’ adlı eserinde olay hakkında şöyle söylemektedir: “Ertuğrul Bey ile kardeşi, oymak ve uruğları ile Sivas’a yakın gelince Havik Kalesi yanında Moğolların Anadolu ordusunu basıp, büyük bir savaş olduğunu gördüler. Uğurumuz cenge uğradı. Geri çekilmek uygun düşmez diyerek, Moğol ordusuna hücum edip, bir kaçının başını kesip birtakımını da esir alarakTatar’ı kaçırdılar.
Kayıların Hafik yöresine ait hatıraları 20. yüzyılda yaşatılmaya çalışılmıştır. Anadolu’da dikilen ilk Türkbüstü olarak tarihe geçen olayda dönemin Sivas Valisi Muammer Bey, Hafik Kaymakamı Nafi Bey’e Osman Bey’in büstünün hazırlanarak ilçeye dikilmesi emrini vermiştir. Heykelin açılış görevini ise il müftüsüne vermiştir. 1915 yılında yapılan bu heykel aynı yıl bugün öğretmen evi olarak kullanılan eski Cumhuriyet İlköğretim okulunun karşısına dikilmiştir.
Ancak bu sanat eseri “Elbette, milli savaş ve sonrası havasında hilafet ve saltanatın kaldırılması esprisi içine Osman Gazi büstünün yeri olamazdı” denilerek dönemin Sivas Valisi NazmiToker tarafından yıktırılmıştır. Osman Bey’in büstü, şu an Gök Medrese müzesindedir. Anıtın kaidesi ise üçe bölünmüş, bir parçası şimdiki Atatürk büstünün, bir parçası da Çınarlı Köyündeki İsmet İnönü heykelinin altına yerleştirilmiştir. Kalan bir parça ise ilçe de bir hanenin bahçesinde bulunmaktadır.
2009 yılında dönemin kaymakamı İlyas MEMİŞ şu an arkeoloji müzesinde bulunan Osman Gazi heykelini tekrar ilçe merkezine diktirmek istemiş ancak arkeoloji müzesi yetkilileri söz konusu büstü tarihi eser envanterine geçirdiğinden bu gerçekleşememiştir. Bunun üzerine Sivas Cumhuriyet Üniversitesine olayı anlatan bir metin ve Osmanlı haritasından müteşekkil bir anıt yaptırılarak kaymakamlık arka bahçesine dikilmiştir.
Osmanlı hâkimiyetine giren Hafik İlçesi, bir dönem Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı- Akkoyunlu mücadelesine sahne olmuştur. Fatih Sultan Mehmet, Otlukbeli Savaşına giderken 11 Nisan 1473’te Sivas’tan geçer. Savaş hazırlıklarını burada gözden geçirdikten sonra, Erzincan’a hareket eder. Fatih Sultan Mehmet, 1473 ‘te Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı yenerek Akkoyunlu tehlikesine son vermiştir.
Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden sonra başa geçen II. Beyazıt zamanında, Anadolu toprakları ve Hafik yöresi, Şiilik propagandasına sahne olmuştur. 1512’de babasının yerine tahta geçen Yavuz Sultan Selim, Şii tehlikesine karşı İran Seferine çıkar. Yavuz Sultan Selim, Çaldıran seferine giderken 2 Temmuz 1514’te Sivas’tan geçmiştir. Yavuz, Sivas’a gelmeden önce Konya’ya uğramış Mevlana Hazretleri’nin türbesini ziyaret ederek himmet istemiştir. Alman tarihçi Franz Taeschner “Das Anatolische VVegenetz Nach Osmanischen Quellen,” (Osmanlı Kaynaklarına göre Anadolu Güzergâhları, Leipzig, 1924) adlı eserinde Yavuz’un Sivas’tan itibaren izlediği güzergâhı şöyle sıralamıştır: Sivas-Koçhisar (Hafik)-Kaz Gölü-Sahna Çimeni-Koyulhisar-Güzeller Çayırı-Suşehri Çayırı.
Yavuz Sultan Selim, Hafik İlçe merkezinin yaklaşık 5 km batısında yer alan ve şu an Çadırlar Çukuru ismiyle bilinen yerde ordusunu konaklatmıştır. Günümüzde az da olsa çukur yerler görünmektedir. Ayrıca kendi çadırını kurmuş olduğu yerde bulunan pınar, Sultanpınar’ı adıyla isimlendirilmiştir.
Yavuz Sultan Selim in Çaldıran Seferindeki Hafik’e gelişi şu şekilde anlatılmaktadır: “Sivas ve Kayseri arasında hem muharebe cephesinden ve hem de dâhilden çıkacak bir fevkaladeliğe karşı ihtiyat kuvveti olarak bırakıldı. Ordu ağırlıkları, hazine ve tımar defterleri Sivas kalesine konulup ilerlendi ve Koçhisar (Hafik) kazasına gelinince harp tertibatı alındı: yeniçeriler padişah otağını sarıp muhafaza aldılar; bundan sonra bu tertip üzere gidildi. Akşehir ve İran’la hudut olan Suşehri’nden itibaren Safevî Devletinin topraklarına girildi. (Akşehir denilen yer Suşehri Akşar olmalıdır)
Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman, Sivas’a iki defa gelmiştir. Birincisi Tebriz Seferi’ne giderken 8 Ağustos 1534’te, İkincisi 1548’de ikinci İran seferi sırasındadır. Kanuni de, dedesi Yavuz gibi Sivas’a gelmeden önce Konya’ya uğramış, Mevlana Hazretleri’nin türbesini ziyaret etmiştir. Sultanın Sivas topraklarında izlediği güzergâh, Franz Taeschner’in adı geçen eserinde Feridun Tarihi’nden istifade edilerek şöyle sıralanmıştır: Sivas-Sofular Köyü (Hafik’e bağlı)-Kuşçu Haşan Çayırı (Zara’ya bağlı)-Yaprak Köyü (Zara’ya bağlı)-Eşekçi Yaylası- Şahna Çimeni-Akşehir Sahrası- Suşehri IV. Murat, 1635 yılında Revan Seferi’ne giderken Sivas’a gelerek yaklaşık bir hafta şehirde kalmıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, IV. Murat’ın Abdulvahap Gazi’nin türbesini ziyaret ettiği, ziyaret sırasında “İza tahayyartüm fi’l umur festeiynu min ehl’il kubur” (Sıkıntıya düştüğünüzde kabir ehlinden- kabir ehlini vesile ederek Allah’tan- yardım isteyiniz) hadisi üzere Abdulvahap’ın ruhaniyetinden yardım isterken kalbine ilahi ilham ile “Fetahne’l-lrak” sözleri geldiği yazılıdır. Sultan bu ilhamın verdiği sevinçle türbeden dışarı çıkıp Silahtar Melek Mehmet Ağa’dan bir mızrak alarak, şehre bakan kayanın üzerinden o sırada uçmakta olan bir kartala ok atar. Mızrak kartala isabet edince “Allah’a şükürler olsun. Revan’dan sonra Bağdat da bizimdir. İnşallah İmam-ı Azam’ın kabrini hor kullanılmaktan kurtaracağım” der.
Sultan’ın Revan’a gitmek için Sivas’tan itibaren izlediği güzergâh: Sivas-Koçhisar-Sofular Köyü- Tödürge Gölü-Yaprak Köyü-Koyulhisar-Ezbider- Suşehri-Çoban Dede Tekkesi. IV. Murat, Revan ve Tebriz Ruznamesi’nde Hafik için şu cümleler de geçmektedir: “Zil-hicce 22 Cuma: Bugün, Koçhisar(Hafik) nam mahalle, üç buçuk saatte nüzul olundu. Bugün Yeniçeri ocağında eski şakilerden iki çorbacı, ahzolunup, katlonuldu.
1873 yılına kadar Sivas Vilayeti merkez sancağına bağlı bir nahiye olan Hafik, 1873 yılında kaza statüsüne yükseltilmiştir.